Zaferin izinde: Dumlupınar’da bir gün

  Zaferin izinde: Dumlupınar’da bir gün

Üsküdar’dan başlayan yolculuğumuz, yaklaşık beş buçuk saat süren bir seyahatin ardından
Kütahya’ya ulaştı. Geziye, Kütahya Dumlupınar Kaymakamı Sayın Büşra Güllü
Özpınar’ı makamında ziyaret ederek başladık. Bu ziyaret sırasında, eski ÇESİAD
bursiyeri olan Kaymakam Hanım ile mesleği hakkında merak ettiğimiz konuları
konuşarak keyifli bir röportaj yaptık. Ardından, Kaymakamımızın eşliğinde tarihi bir
tura başladık. Türk tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri olan Büyük
Taarruz’un geçtiği bu topraklar beni derinden etkiledi.

Dumlupınar Şehitliği:

Aralık ayında gerçekleştirdiğimiz ziyarette, Dumlupınar Şehitliği beyaz bir kar
örtüsüyle kaplanmıştı ve bizlere huzurlu bir görüntü sunuyordu. Rehberimiz eşliğinde
gerçekleştirdiğimiz tur sırasında, bu toprakların ne kadar büyük bir mücadele ve
zorlukla kazanıldığını öğrendik. Zafer Abidesi ve çevresindeki şehitlikler, her Türk
vatandaşının görmesi gereken önemli yerler arasında yer alıyor. Şehitliği gezerken,
bu vatan için can vermiş olan yiğitlerin yaşları da gözlerden kaçmıyor elbet: 12, 14,
18, 21… İnsan, “Ben 18 yaşında ne yapıyordum?” demekten kendini alıkoyamıyor ve
herkesin aklına şu sözler geliyor: “Zor zamanlar güçlü adamları doğurur, güçlü
adamlar rahat zamanlar yaşatır.” O güçlü adamları saygı, minnet ve özlemle
anıyoruz… Burada hissettiğimiz saygı ve minnet duygusu, kelimelerle ifade
edilemeyecek kadar büyüktü.

Dumlupınar Müzesi:

Şehitlik ziyaretinin ardından, savaşa dair daha fazla bilgi edinmek için Dumlupınar
Müzesi’ni gezdik. Müzede, o döneme ait silahlar, askeri kıyafetler, haritalar, gazeteler
ve savaş sırasında kullanılan eşyalar yer alıyordu. Beni en çok etkileyen şeylerden
biri, savaşın en zor dönemlerinde kadınların, tarım aletlerini silah olarak kullanmış
olmalarıydı. Her bir parça, savaşın ne kadar zorlukla geçtiğini ve bu toprakların
kazanılmasının bedelini gözler önüne seriyordu.

Atatürk Karargâh Evi:

Bir sonraki durağımız, Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün karargâh olarak
kullandığı ev oldu. Rehberimiz, Atatürk’ün burada konakladığı odalarını ve çadırını
evin damına kurarak sabaha kadar orada kaldığı bilgilerini bizlere aktardı. Ayrıca,
dönemin önemli telgraflarının burada çekildiğini öğrendik. Bu ev, Türk milletinin
bağımsızlık mücadelesinin bir simgesi haline gelmiş, tarihî bir öneme sahip. Bu ev
aslına uygun olarak yeniden yapılmış ve “Atatürk Karargâh Evi” olarak 30 Ağustos
2003 tarihinde ziyarete açılmıştır.

Şehit Sancaktar Mehmetçik Anıtı:

Tarihi bir hikâyenin sembolü haline gelen bu anıt, elinde bayrağıyla düşmana karşı
duran sancaktarı ölümsüzleştiriyor. Anıtın önünde durduğumda, bir milletin
bağımsızlık aşkını ve fedakârlığını derinden hissettim. Her bir detay, o dönemde
verilen mücadelenin büyüklüğünü anlatıyordu. 1927 yılında, Atatürk’ün talimatıyla, şu
anki mermer anıt inşa edilmiştir.

Zafertepe / Zafer Anıtı:

Son durağımız, Kurtuluş Savaşı’nın zaferle taçlandığı Zafertepe oldu. Zafer Anıtı,
Türk milletinin zaferini kutlayan etkileyici bir yapıdır. 1964 yılında yapımına başlanmış
ve 1968 yılında ziyarete açılmıştır. 30 Ağustos Zafer Bayramı törenlerinin
düzenlendiği yerdir. Çatılmış silahların uzaktan görünüşü ve alev meşale hissini
uyandıran Zafer Anıtı, asıl manasıyla Kurtuluş Savaşı’mızı sembolize eder. Anıtı bir
bütün olarak meydana getiren değişik yöndeki üçgen bloklar; milletimize gösterilen
haksızlığa, feverana karşı milletimizin tek vücut halinde birleşerek kazandığı 30
Ağustos Zaferi’ni canlandırır. Anıtın çevresinden savaşın geçtiği alanları seyretmek,
tarihi bizzat yaşamak gibiydi. Sayısal azınlığa rağmen askerlerimizin cesurca
savaşması, bizi ziyadesiyle gururlandırmış ve 7 düvele karşı olan başarımızı gözler
önüne sermiştir. Unutulmamalıdır ki bizim İstiklâl Marşımız “KORKMA!” diye başlar.
Rehberimiz, bu bölgenin Türk ordusunun büyük zaferi kazandığı yer olduğunu
anlatırken, duygusal anlar yaşadık. Zaferin, Türk milletinin gücünü ve direncini
simgelediğini bir kez daha içimizde hissettik.

Gezimizin Sonu:

Tarihi gezimizin sonunda, Çalköy Göleti’nin kenarında güzel bir akşam yemeği yedik
ve keyifli bir akşam geçirdik. Gecenin sonunda, Dumlupınar Misafirhanesi’nde
konaklayarak, sabah kahvaltısının ardından İstanbul’a doğru yola çıktık. Bu gezimiz,
tarihin derinliklerine inerek Türk milletinin bağımsızlık mücadelesini ne kadar
zorluklarla ve güçlüklerle elde ettiğimizi ve kıymeti harbiyesini asla akıllardan
çıkarmamamız gerektiğini, tekrardan hafızalarımıza mıh gibi çakmamız gerektiğini
bizlere gösteren unutulmaz bir deneyim oldu.
Bağımsızlık için dökülen kanlar,
Yüce dağlarda yankı bulur,
Vatan için verilen canlar,
Ölümsüzleşir, ebedi olur…