BİR YAZILIM HİKAYESİ
Bölümü ve mesleği ne olursa olsun herkese yazılım öğrenmesi tavsiye edildiği bir dönemde bilgisayar mühendisliği bölümünde okumayı tercih ettim. Kod yazmak ile ilgili en ufak bir tecrübem yoktu ve etrafımdaki herkesten bu konuyla ilgili bir şeyler duyuyordum. Peki neydi bu programlama? Gerçekten herkesin öğrenmesi gerekiyor muydu? Daha önemlisi, ben nasıl öğrenecektim? Aklımda bu ve benzeri daha nice soruyla üniversitemdeki İngilizce hazırlık seneme başladım.
Zaten üniversiteye yeni başlamış birisinin alışması gereken tonla şey varken bir de pandeminin getirdiği yeni alışkanlıklar ve belirsizliklerle dolu hazırlık senemde programlama öğrenmek için kaynaklar araştırmaya başlamıştım. İnternet’te tonla kaynak vardı ama bir türlü olmuyordu. Bir türlü uzun süre motivasyonumu koruyamıyordum. Çok geçmeden yalnız olmadığımı fark ettim. Türkçe veya İngilizce fark etmeksizin baktığım YouTube oynatma listelerinde ilk videoları izleyen o koca güruh birkaç video sonra birden ortadan kayboluyordu. İzlenme sayıları düşüyor, motivasyon devam ettirilemiyordu. Hadi burası YouTube, insanların dikkatini dağıtan çok fazla unsur var; diğer eğitim platformlarında, sadece eğitim vermek amacıyla kurulmuş platformlarda, durumlar nasıldı? Çevremden pek çok kişiyle görüştükten sonra insanların Udemy vb. platformlarda hesaplarının, kendi ceplerinden para vererek satın aldıkları ancak birkaç videodan öteye devam ettiremedikleri kurslarla dolu olduğunu fark ettim. Yahu ne kadar zormuş şu mereti öğrenmek!
Aradan bir müddet geçtikten sonra dönem başında kaydolduğum bir öğrenci kulübü, yazılım eğitimi vereceklerinin duyurusunu yapmıştı. Ben de yeni bir hevesle kaydolmuştum hemen. Dersi verecek kişiyle konuşmuştuk biraz ve kendisine çok imrenmiştim. Ülkemizin güzide üniversitelerinden birisinde son sınıf öğrencisiydi ve bölümü yazılım öğrenmesini gerektirmemesine rağmen yıllarca didinmiş ve yazılım konusunda gayet güzel noktalara gelmişti. Toplamda 1 ya da 1.5 ay süren o kurs, halen daha gördüğüm en iyi programlama eğitimi konumunda. O eğitimde aldığım dersler sayesinde şeytanın bacağını kırmış ve basit düzeyde de olsa kod yazabilir konuma gelmiştim. Evet be, olmuştu sonunda! Sonrasında daha pek çok kurs görmüş ve hatta bölüm dersi olarak programlama eğitimi almış olsam da hazırlık yıllarımdaki o dersler halen kulaklarımda. Belki bir ömür unutmayacağım da…
Yanlış anlaşılmasın, 23 yaşındaki alaylı bir yazılımcı, gördüğüm en güzel yazılım dersini anlatmıştı. Peki, farklı yaptığı neydi? Bunu uzun bir süre sorguladım ve iki temel noktada ayrıştığını gördüm. Öncelikle, yaptığı işe hayranlık duyuyordu. Bu hayranlık, onca insanı gönüllü olarak eğitime devam ettiriyordu. Hocalarımızın yıllarca ödevlerle, notlarla yapamadığını, genç bir öğrenci belki de farkında olmadan başarmıştı. İnsanlar gerçekten istedikleri için derse giriyorlardı. Ben de şahsen derslerin olacağı günleri adeta iple çekiyordum. Diğer bir nokta ise, dersleri teorik olarak değil, hiç görmediğim kadar uygulamalı anlatıyordu. Bazen hızlı gidiyormuş veya her şey birbirine karışıyormuş gibi gelse de kavramlar bir süre sonra sezgisel olarak kafamızda yer ediyordu. Bu sezgiyi yakaladıktan sonra detaylar bir şekilde halloluyordu. Sonuç olarak, kısa sayılabilecek bir sürede gerçekten pek çok şey öğrenmişti o eğitime katılan insanlar.
Ben de o derslerden çok fazla şey öğrendim. Hem yazılım konusunda hem de genel olarak ders işleyişinin nasıl olması gerektiği konusunda. Ve artık, halen daha bilmediğim tonlarca konu olmasına rağmen, edindiğim tecrübeleri arkadaşlarımla paylaşmanın vaktinin geldiğini düşünüyorum. Dilim döndüğünce, gücüm yettiğince insanların hayatlarına dokunmam gerektiğini düşünüyorum. Tıpkı hazırlık yıllarımda birisinin benim hayatıma dokunduğu gibi…
Yazar: Muhammed Emin Arayıcı (Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği 1. Sınıf)